Yıl 1916, uzun aylar boyunca askerler, sadece birkaç yüz metre ilerlemenin elde edilebilmesi uğruna binlerce askerin hayatını kaybettiği geniş çaplı saldırılar ile sonuçlanan siper harbinde yer almışlardı. Savaş, gün gün, hafta hafta adeta hiç bitmeyecekmişçesine zar zor devam etti. Ancak bir çözüm olarak ufukta yeni, devrim niteliğinde bir silah belirdi: İngiliz cephaneliğinde geliştirilmekte olan ve bir gün "tank" olarak bilinecek, son teknoloji ürünü şeytani bir savaş yöntemi.
Bu zırhlı aracın üretilebilmesi için dört teknolojik icadın bir araya gelmesi gerekiyordu. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Tarihçiler paletleri ilk olarak kimin icat ettiğinden tam olarak emin değiller. Bazıları, bir kütük yuvarlama zincirini esas alan "yeni palet çeşidinin" Fransız mühendis d'Hermand tarafından bulunduğuna inanmaktadırlar. Diğer bazıları ise Richard Lovell Edgeworth'ın yarım yüzyıl sonra, taşıyıcı tekerlekleri zincirlerle birbirine bağlayan ilk kişi olduğunu düşünürler. Her ne kadar icadının patentini almamış olsa da yeni süspansiyon prensibi hiç unutulmamıştır.
18. yüzyılın başından itibaren onlarca mühendis birbirlerinden bağımsız olarak farklı palet tasarımlarını yaratmak ve geliştirmek üzere çalıştılar. İlk tanklardan çok önceleri palet süspansiyonu tüm dünyaya yayılmıştı (örneğin, bilim adamı Robert Scott bunu Güney Kutbunda kullandı).
I. Dünya Savaşı'nda pek çok paletli araç kullanıldı. Bunların planları genellikle üretilen araçlara dayanmaktaydı ve bazıları da oldukça garipti. Mesela, bir plana göre Ilya Muromets ağır bombardıman uçağına, her türlü zeminden kalkabilsin diye palet takılması tasarlanmıştı.
Paletler, arazi geçiş kabiliyetini arttırmak suretiyle standart tekerleklerin esas potansiyelini ortaya çıkardı. Fakat, buhar makinesi bulunmamış olsaydı paletler asla bu kadar popüler olamazlardı.
İlk buhar türbinleri uzun bir süre önce, Orta Çağ'da geliştirilmişti. İlk buhar makinesinin patentini Scotsman James Watt 19. yüzyılda aldı. Oldukça sınırlı bir kapasitesi olmasına rağmen (10 beygir gücü), dünyayı değiştirmeye yetecek güçteydi.
Mühendisler, buharlı trenlerin haricinde, askeri araçlar dahil olmak üzere diğer araçları da buhar motorlarıyla donatmaya çalıştılar. 19. yüzyılın ortasında buharlı kamyonlar askeri tedarik amacıyla kullanıldı. Bununla beraber, sahip oldukları dezavantaj ortaya çıkmıştı; önemli orandaki tüketimleri ve büyük buhar kazanı araç boyutunu ciddi olarak arttırıyordu. Bir yüzyıldan uzun süredir pek çok yetenekli mühendis tarafından geliştirilmekte olan içten yanmalı motor bu durumu iyileştirecek en iyi çözümdü.
Bu sırada kimyagerler de yeni motor için uygun bir yakıt geliştiriyorlardı. İlk önce alkol veya terebentin kullanılması planlandı. Fakat inceltilmiş ham petrol bunların yerini aldı. Rus bilim adamı Dmitry Mendeleev petrol kullanılması konusunda oldukça şüpheli olsa da yakıt olarak bu kabul edildi. Alman mühendisler G. Daimler ve W. Maybach benzinle çalışan karbüratörlü motoru geliştirmekle birlikte, Rudolf Diesel kendi tasarımı olan bir motoru geliştirmesiyle meşhur oldu (bilin bakalım bunu nasıl adlandırdı?). Buhar makinesi devri sona doğru yaklaşıyordu ve gelecek tankların "kalbi" yaratılmıştı. Ancak tankların zırhlı çatışmaların tehlikelerinden sağ çıkabilmeleri için aynı zamanda düşmanların mermi ve bombalarından korunmaları gerekiyordu.
19. yüzyılın mühendislik alanındaki başarıları, metalurji mühendisliğinin ilerlemesine ve tanklar için zırhlı kaplamaların yapılmasına olanak sağladı. 1856 yılında Rus teknisyen Vasily Pyatov, ilk başta donanma filolarının zırhlandırılmasında ve istihkâmlarda kullanılan, zırh plakaları için ilk hadde makinesini icat etti. Bir yıl sonra Belçikalı askeri mühendis Alexis Brialmont Antwerp kalesini zırhlı taret mevzileri ile donatmayı önerdi. Daha sonra pek çok ülkedeki kaleler bu tip taretlerle donatılacaktı.
19. yüzyıldaki yerel savaşlar ulusal savunmaların sürekli olarak iyileştirilmesi gerekliliğini ortaya koydu; aksi takdirde iyi zırhlanmış bir düşman kolaylıkla ülkenin istihkâmlarını yarabilirdi. İlave savunma sağlamak amacıyla, savunma mevkilerinin sertleştirilmiş zırhlı plakalarla güçlendirilmesi popüler bir yöntem oldu. 1885 ile 1887 yılları arasında Gruson ve Schumann adındaki mühendisler 5.3 cm L/24 Fahrpanzer mobil topçu birimini icat ettiler. Kendiliğinden hareketli bir topçu biriminin gerçek bir mevzi ile karşılaştırılamayacağını düşünen askerler bu "araca" oldukça eleştirisel yaklaştılar.
Yukarıda bahsedilen üç icat asla tam bir tankı meydana getiremezdi ancak askeri mühendislerin sayısız başarıya imza atmalarında rol oynadı.
Mühendisler için yeni ufuklar açan yüksek kaliteli çelik iki yüzyıl önce çok popüler oldu. Yivli namlu, geri tepme düzeni ve namlu arkasından doldurma icat edilmiş ve bunların hepsi bir silahın tahrip kapasitesini önemli ölçüde arttırmıştı. 1893'te ilk Maxim makineli tüfekleri dünyanın her yerinde bilinir hale geldi. İlk başta Avrupa'nın üst düzey askeri yönetiminin daha tutucu üyeleri bu silahtan, oldukça yüksek mühimmat tüketimi ve topçu ateşine karşı savunmasızlığı yüzenden hoşnut kalmadılar. Bir yandan da dakikadaki 600 mermilik yüksek atış hızı bu silahın benimsenmesinde önemli bir sebepti. Önde gelen tüm ülkeler uluslarının savaş kabiliyetini desteklemek için makineli tüfeklerin satın alınmasına ve imalatına giriştiler.
Sonraları, ilk zırhlı araçlar makineli tüfekler ve hatta yüksek kalibreli toplarla donatılacaktı. Önde gelen ülkelerin o zamanki askeri otoriteleri bu araçlarla yine ilgilenmemişlerdi. Eğer birisi 20. yüzyılın başında tankı icat etmiş olsaydı, proje başarılı olamayacaktı.
Yukarıda bahsi geçen dört icadın bir adet bağlayıcı unsura ihtiyacı vardı: Tankı icat etmek için belirli bir teşvik. Ne yazık ki bu teşvik çok kısa bir süre sonra ortaya çıktı.
Tankın geliştirilmesindeki itici güç siper harbiydi. Ordular kendilerini kazılmış çukurların içine yerleştirerek savunmalarını ciddi anlamda iyileştirebiliyorlardı. Makineli tüfeğin geliştirilmesi de tek bir makineli tüfek takımının bütün bir alayın ilerlemesini engelleyebildiği anlamanı geliyordu. O devirde yaşayan birisi şunu söylemişti: "Taburlar birbiri ardına saldırdı ama bu ön cepheden yapılan saldırıların, sadece muazzam kayıpların verilmesine yol açtığını ve hayatta kalanlara ise kahramanlıklarından ötürü sadece bazı madalyalar verildiğini ortaya koyuyor." 1916 yılında İngiliz Vickers makineli tüfekleri tek bir savaş boyunca aşağı yukarı milyonlarca mermi ateşleyerek bu ölümcül teknolojinin yıkım gücünü göstermişti.
Rakip kuvvetler arasındaki tarafsız bölgeler tam bir kabustu! Tümsekli arazi, top mermilerinin açtığı ve pek çoğunun su ile dolduğu üst üste binen çukurların bulunduğu ve kilometrelerce dikenli telli çevrilmiş bu bölgenin geçilmesi neredeyse imkansızdı. Bir piyade böylesine ölümcül bir araziden yardım almaksızın geçemezdi. Siper harbi çıkmazını aşmak için yeni bir makinenin yardımına ihtiyaç vardı ve ihtiyacı duyulan bu araç "tanktı"!
Kaynaklar:
Bakhurin YU. A., Belash Ye. YU. Velikaya voyna 1914–1918: summa tekhnologiy // Ekspert. 2014. № 31–33. S. 61-65.
Belash Ye. YU. Mify Pervoy mirovoy. M., 2012.
Beresnev P. O. i dr. Statisticheskaya model' vybora geometricheskikh parametrov, massoinertsionnykh, moshchnostnykh i skorostnykh kharakteristik gusenichnykh transportno-tekhnologicheskikh mashin // Trudy NGTU im. R. Ye. Alekseyeva. 2016. № 1. S. 109–164.
Fedoseyev S. L. Tanki Pervoy mirovoy. M., 2012.
Yudin S. 600 vystrelov v minutu: nelogkiy put' pulemota k priznaniyu // Warspot. 22.06.2015. http://warspot.ru/3352-600-vystrelov-v-minutu-nelyogkiy-put-pulemyota-k-priznaniyu.
Yakovlev Ye. A. O sovremennoy sukhoputnoy fortifikatsii // Vestnik Voyenno-inzhenernoy akademii Krasnoy Armii imeni V. V. Kuybysheva. Vyp. 32. M., 1941. S. 9.
Tarihi canlı tutun, Komutanlar!